Ana içeriğe atla
18 Eylül 2015 tarihinde mcedemir tarafından gönderildi

Kaçta Kaçı Kullanılıyor?

Aşağıdaki alıntı yazı ile uzun yıllarca adeta telkin edilme ile iyiden iyiye kanıksanmış bir inanç üzerine bir parça eğilmek istedim.Bizim kuşaktan öncesi başlamış olmalıki bizide kapsadı bu nedense,bizden sonrada devam ederse vay o beynimize...Evet,Tabiki yıllarca söylenen şey Beynimizin yüzde onunu kullanıyoruz,yüzde doksanı kayıp yada bilinmeyen bir yerde bizimle iki uzay istasyonu gibi kenetlenmeyi bekliyor.Şimdi yüzde onunu kullanıyoruz diyebilmek için kullanılan bir ölçü gerekli,hemde yüzde doksanı net bir şekilde kullanılamaz durumda üstü örtülü olarak duruyor olması lazım ve üstelik hem yüzde onunu hem yüzde dosanını yine bizim biliyor olupta öylece kuru bilgi olarak nesiller boyu genlerimizde taşıyıcılık yapıyor olmamız durumu var birde.Zaten alıntı yazıyı okuyunca durumda bunu işaret ediyor.Yüz senedir yüzde onu bir türlü yüzde on beş bile yapamadık,Dünyayı kirletecek teknolojileri bulduk yinede bir gram yüzde ona katkıta bulunamadık.Bazen düşünüyorumda bu tür bayraklaşmış fikirleri gönderden indirmek neden akla gelmez acaba?Beyin kullanma kapasitesi bıçakla kesilir gibi yüzde onla kendi içinde mahkum edilmiş bir hayat yaşıyor yıllardır.Artık aynı bilgilerin tozunun alınıp yine aynı rafa koyulma zamanı geçmiş olması lazım.Google'ın da yüzde onunu kullanıyoruz o zaman diyivermek geliyor içimden...Ayrıca bu yüzde onluk beyinle mi ufo larla haberleşiyoruz acaba,onlarda baya zorlanıyordur seviyemize inerken,o kocaman içi beyin dolu gibi görünen kafaları ile bizimkileri karşılaştırmak ancak yüzde onluk bir beyinin işi olurdu zaten.Neyse bunlar benim düşüncelerimin yansımasıydı,eklentiyi yapıştırayım artık alta.

ALINTI:

''  Beyinle ilgili birçok yanlış inanış var. Bunlardan biri de beynimizin sadece yüzde 10’unu kullandığımıza dair algıdır.

Herkesin hoşuna gider buna inanmak. Çünkü geri kalan yüzde 90’ı da kullanmayı öğrendiğimizde daha zeki, başarılı ve yaratıcı olabileceğimiz umudunu barındırır. Ama ne yazık ki doğru değildir.

Her şeyden önce neyin yüzde 10’u sorusunu sormak gerekir. Eğer söz konusu olan beyin bölgelerinin yüzde 10’u ise bu tez çok çabuk çürütülebilir. Nörologlar manyetik rezonans görüntüleme ya da MRI denen teknikle, insan bir şey düşünürken ya da yaparken beynin hangi bölümlerinin harekete geçtiğini gözleyebiliyor.

Yumruğumuzu sıkıp gevşetmek gibi basit bir hareket ya da birkaç kelime söylemek bile beynin yüzde 10’undan daha büyük bir bölümünün harekete geçmesini gerektiriyor. Hiçbir şey yapmadığımızı sandığımız anda bile beynimiz oldukça meşguldür; nefes alma ve kalp atışı gibi fonksiyonları kontrol ediyor ya da yapılacak işler listesini hafızaya alıyordur.

Kaynağı ne?

Yüzde 10 oranı beyin hücrelerinin sayısını ifade ediyorsa bu inanış yine doğru değildir. Sinir hücreleri işlevsiz kaldığında ya bozulup ölür ya da yakındaki diğer bölgelerin istilasına uğrar. Yani beyin hücreleri boş boş öylece durmaz. Değerli hücrelerdir bunlar. Kaynak tüketimi bakımından beynimiz büyük bir tüketicidir. Soluduğumuz oksijenin yüzde 20’si beyin dokusunu canlı tutmak için kullanılır.

Doğada bazı ilginç tasarımların olduğu bir gerçektir; fakat ihtiyacımız olandan 10 kat daha büyük bir beyin evrim açısından da mantıklı değildir.

Peki biyolojik ve psikolojik temeli olmayan böyle bir fikir nasıl olur da böylesine yaygınlık kazanır? Bu inancın kaynağını bulmak zor. Fakat Amerikalı fizyolog ve filozof William James 1908’deki bir eserinde (The Energies of Men) “zihinsel ve fiziksel kaynaklarımızın çok küçük bir kısmını kullanıyoruz,” gibi bir laf etmiştir. Fakat ne beyinden ne de bir orandan söz etmiş, sadece insanın daha çok şeyi başaracağına dair iyimserliğini ifade etmiştir.

Yüzde 10 oranı, Dale Carnegie’nin 1936 tarihli ‘Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı’ adlı kitabının önsözünde geçiyor. Bazıları ise bu rakamın Albert Einstein’a ait olduğunu söylüyor; fakat bugüne kadar böyle bir alıntıya rastlanmamıştır.

Adapte olma özelliği

Bu yanlış anlamaya kaynaklık edebilecek iki şey daha var. Beyindeki hücrelerin yüzde 90’ı gliyal hücreler adı verilen destek hücreleridir. Bunlar beynin beyaz kısmını oluşturur ve geri kalan yüzde 10 oranındaki nöronlara, yani asıl düşünme işini gerçekleştiren gri kısma fiziksel ve besinsel olarak destek olur.

Bir de beyin taraması sonucu olağanüstü ilginç özellikleri ortaya çıkan hastalar var. 1980’de John Lorber adlı bir İngiliz çocuk doktoru Science dergisine yazdığı bir makalede, bazı hidrosefali (beyinde su toplaması) hastalarının yeterli beyin dokusu kalmadığı halde hala işlevsel olduklarından söz etmişti. Bu elbette sağlıklı olanların beyinlerini ekstra kullanma yeteneğine sahip oldukları anlamına gelmiyor; sadece olağanüstü durumlara adapte olmanın örnekleri olarak gösteriliyor.

Gelişme potansiyeli

Aklımıza koyduğumuzda yeni şeyler öğrenebileceğimiz ve bunun beynimizin yapısını değiştirdiğine dair veriler var. Fakat söz konusu olan beyinde yeni alanlar bulunması değildir. Beyinde sürekli olarak sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar oluşur ya da artık ihtiyaç kalmayanlar ortadan kalkar.

İlginç olan şu ki, bu inanışın doğru olmadığı söylendiğinde insanlar büyük bir hayal kırıklığına uğruyor. Yüzde 10 oranı, içerdiği gelişme potansiyeli bakımından çok cazip geliyor olmalı. Ama ne yazık ki bu potansiyel beynin kullanılmayan bir kısmında ortaya çıkmayacak.''

beyin KULLANIM KAPASİTESİ