Ana içeriğe atla
4 Nisan 2010 tarihinde EVO tarafından gönderildi

UFO'lar ve Kutup Bölgeleri

Arkadaşlar Kutup bölgeleri ile ilgili dikkatleri çekmek amacıyla web'de araştırma yaparken bir arkadaşımızın yazdığı forumu okudum ve ilginç geldi. Sizlerle paylaşıyorum.
ALINTIDIR.
"İç Dünya teorisini savunanlara göre, hem kuzey hem de güney kutbunda iç dünyaya açılan büyük açıklıklar bulunmaktadır. Bu açıklıkların çapı 1200-1300 mil arasında değişmektedir ve iç alanlarındaki boşlukta hava bulunmamaktadır. Birçok uydu fotoğrafında bu açıklıklar rahatça görülebilmektedir.

Uçağın altında görülen 800 mil kalınlığındaki buz kütlesi içeri doğru büküldüğü için, açıklığın kenarlarına yapılacak bir uçak yolculuğu ile bunu tespit etmek mümkün değildir. Optik olarak da hat uçuşlarındaki uçuş yüksekliğinde (yani takribi 1200 feet’te) bunu görmek mümkün olamamaktadır. Açıklık, ancak ulaşılamayan bölgelerden itibaren başlamaktadır. Kutup açıklıklarının tam yeri hakkında ancak spekülasyon yapılabilir. Bu konuda resmi bir harita veya bilgi olmak imkansızdır. Ancak “Area of Inaccessibility” (Erişilemez Bölge) ve değişen manyetik kutup, kutup açıklığının nerede olduğu konusunda fikir verebilir.

ABD Hava Kuvvetleri mensuplarının iddiasına göre, uçakla iç dünyaya varmaya çalışan kişinin, kutuptaki açıklığa varmadan, bir dizi ABD Hava Kuvvetleri kontrol noktalarından geçmesi gerekiyor. Ancak bundan sonra “İç Dünya Güçleri” tarafından karşılanıp, eşlik edilebilmektedir.

Rus kutup araştırmacılarının anlattıklarına göre, onlara okulda Sibirya Gölü’nün dibinde büyük bir açıklık olduğu öğretilmektedir.

1967 ve 1968 yıllarındaki ESSA uydusundan çekilen 3 fotoğraf ve Ay misyonu sırasında Apollo 16 mürettebatı tarafından (1972) çekilen dördüncü dünya fotoğrafında, kutuplardaki başlığın olduğu iddia edilen yerde “daire biçimli açıklık” olduğu görülüyordu.

Amerikalı UFO araştırmacısı Ray Palmer, 1968 yılında “Flyin Saucers” dergisinde UFO’larla ilgili olmak şöyle diyordu;

“Dünya-dışı varlıklar tezini ispatlamak gittikçe zorlaşmaktadır. UFO’lar tarih öncesi zamanlardan beri gözlemlenmektedir. Dünyamızın dünya-dışı yaşam formlarını ilgilendiren tek gezegen olduğu iddiası inandırıcı değildir. O halde bu uçandairelerin dünyada üsleri olduğu ve eski bir dünya ırkının bu gemilerin mürettebatını oluşturduğunu kabul etmek, kozmik konsepte daha uygun düşer. Coğrafi açıdan bakıldığında da atmosferimizin Alfa Centauri’den çok daha yakın olduğu ortadadır.”

Palmer’e göre, UFO’larla eski efsanelerdeki “Oyuk Dünya” arasında bir bağlantı vardı. Palmer’in ESSA-7’nin çektiği “Kutuptaki Açıklık” fotoğrafı ile ilgili yorumu ise şöyleydi:

“UFO’lara ait bilgiler “Top-Secret” (Çok gizli) dosyalarda muhafaza ediliyorsa, o halde onların geldiği yer de “Top-Secret” (Çok gizli) olmalıdır. Bu sebepten, kutuptaki açıklık “Çok Gizli” tutulmaktadır. Askeri açıdan bu çok anlamlıdır, çünkü bu yerler meskûn ise, orada bulunan bir ırk bilimsel ve teknolojik açıdan bizden çok ileri seviyede olmalıdır.”

ESSA-7 uydusunun çektiği fotoğraf, İngiliz UFO-araştırmacısı Clancarty kontu Le Poer Trench (1911-1995) içinde kutup açıklıklarına delil olarak sayılmaktaydı."

Herkese selamlar.
Sibirya 1967 ABD Hava kuvvetleri Kutup Kutuplar Essa İç dünya teorisi Erişelemez bölge Area of Inaccessibility İç Dünya Güçleri Sibirya Gölü Apollo 16 1968

Yorumlar

Kutuplarda Gizli Araştırmalar 
"Buzsuz Bölge Fenomeni"

16. yüzyıldan kalma Piri Reis’in ünlü haritasında, kutupların buzlarla kaplı olması gereken bölgelerini niye göstermediği bugüne kadar açıklanamayan bir olgudur.

Amerikan Hava Kuvvetleri tarafından 1960 yılında yürütülen topografik bir çalışma sırasında, Piri Reis haritasının araştırılan kısmının yani Queen-Maud bölgesinin ve Palmer yardımadasının sahil şeridinin tam bir uygunlukla haritaya işlendiği tespit edilmiştir. Ayrıca Piri Reis haritasının jeolojik verileri, İsveç-İngiliz ortak keşfi gezisi sırasında (1949) yapılan Antarktika’nın yapısı ile ilgili bu kadar hassas belgelere nasıl ulaştığı bugüne kadar ortaya çıkartılamamıştır. (Yarbay Harold Z. Ohlenmeyer, 8. Teknik Keşif Filosundan, SAC, USAF, Westover AFB, MA)

Nazi Almanyası’nın 1938/39 yılları arasında yaptırdığı “Neuschwabenland” keşif gezisi sırasında da buzsuz bölgeleri rastlandığı rapor edilmişti. Amiral Byrd’le yapılan “High Jump” askeri operasyonunda, nakliye uçakları komutanı yarbay David Bunger de buzsuz bölgelere rastlandığını rapor etmişti. Queen-Mary bölgesi ve Knox-Land arasındaki bu bölge, o zamandan beri “Bunger’s Qase” diye adlandırılır.

Rus Güneykutbu araştırmacıları, bu buzsuz bölgeye “Polyana” adını vermişlerdi. Bu buzsuz göller bazen 300.000 km büyüklüğünde olabiliyor ve kutbu çevreleyen denizin her yerinde bulunuyordu. Ayrıca bu gölleri besleyen bilinmeyen –muhtemel yer altı kaynak suları- sıcak su kaynakları vardır. Bunlar içinde Weddel denizinde 3 yıl açık kalan Polyana’lar en bilinenidir. (Science New, 1982, 122, s. 183)

Son olarak 1996’da uydu verileri, kutup platosu yakınlarında eski bir Rus ileri karakolu olan Vostok çevresindeki buzun üç kilometre altında gömülü devasa bir gölü ortaya çıkardı. Sismik aletlerle göl ölçüldü ve bu sıcak su gölünde milyonlarca yıllık mikroorganizmaların yaşadığı öne sürüldü.
2 Nisan 1998 tarihli “Milliyet” gazetesinde Nilüfer Kuyaş’ın “Hayatın başlangıcına yolculuk” başlıklı yazısında çok ilginç açıklamalar vardı:

“Bilim adamları Antarktika buzullarının dört kilometre altında esrarengiz bir dünya keşfettiler. Yaşlı buzul kütlelerinin dibinde gizlenmiş Vostok Gölünde milyonlarca yıldır burayı mesken edinmiş mikroskobik canlılar bulundu.
St. Petersburg’da yapılan bilimsel toplantı, aslında iki yıldır bilim camiasının gündeminde olan bir konuyu birdenbire dünya kamuoyunun dikkatini çekti.

Bu projeyi NASA ile Rusya Bilimler Akademisi ortaklaşa yürütüyor. Güney Kutbu’na yaklaşık 1000 km. uzaklıkta Ruslara ait Vostok araştırma merkezinde sürdürülen çalışmalar, tam bir macera filmi gibi.
Ruslar buzu delerek saklı göle çok yakınlaşmışlar, ama birden kazı durdurulmuş. Keşfedilen göldeki doğal ortamı, dışarı gelecek etkilerden koruya-ak incelemek gerekiyor.

Kazının bundan sonraki bölümü “sıcak su testeresi” diyebileceğimiz bir yöntemle yapılacak; termal bir sonda, sıcak suyun açtığı yoldan derine indikçe kendi kendini sterilize ederek göle ulaşırken, tekrar ondan buzlar arkasından kapanacak.

Bilim adamlarının bu esrarengiz gölde çeşitli canlılar olduğundan şüpheleri yok; çünkü gölün üzerini örten buz kademelerinde hapsolmuş mikropları ve diğer mikroskobik canlıları uzun süredir inceliyorlar.

“Garip şeyler bulduk, bazıları daha önce hiç görmediğimiz şeyler!” diyor NASA yetkilisi Richard Hoover.

Mantar, sünger, bakteri ve yosun türlerine benzetme yolyula matrak isimler takmışlar. Miki Fare, Klingon, kirpi yahut hindi artığı adını verdikleri mikroorganizmalar, gelecekte, saklı gölde bulunabilecek diğer canlılar hakkında ipucu sağlıyor. İnceledikleri buz kalıpları en az 400.000 yıllık. Saklı gölün sularındaki yaşamın ise, birkaç milyon yıldır dış dünya ile temas olmadan sürdüğü tahmin ediliyor. Göldeki canlı zaman kapsülünün otuz milyon yıl önceki dünyada bağlantısı olması işten bile değil.

Bilim adamları Antarktika’daki saklı gölde kullanılacak sondaj yöntemlerinin, uzayda da uygulanabileceğini umuyorlar. Çünkü Jüpiter gezegenin uydusu Eropa’dan keşfedilen okyanus da kilometrelerce buzun altında duruyor.

Antartika’daki saklı göl, 25 yıldan fazla bir zaman önce keşfedilmiş; CIA’nın casus uydularından çekilen fotoğraflar sayesinde.”
Yukardaki açıklamalar bana 1982 yılında Amerika’da “Globe Mail” adlı bir dergide yayınlanan ilginç bir açıklamayı çağrıştırdı.

Dergi, “NASA bilim adamları, Güney Kutbu’ndan sıcak su ihtiva eden bir gölü, aynı zamanda büyük bir UFO üssünü keşfettiler!” diye yazmaktaydı. Yüzlerce mil buzlarla kaplı bir alanın ortasında Kaliforniya eyaletinin yüzölçümünden daha büyük bir göl keşfedilmişti.
Kaliforniya Üniversitesi emekli öğretim üyesi fizikçi Lane Childress’e göre, uzay gemilerinin üssü bu gölün dibinde idi. Bilim adamları bu gölü, Nimbus 5 uydusunun çektiği fotoğraf vasıtası ile keşfetmişlerdi. Childerss’in iddiasına göre, göldeki sıcaklığın nedeni uzaylıların gölün dibinde inşa ettikleri devasa şehirlerdi.

Bu ısı bütün yıl boyunca buzların erimesini sağlıyor ve uzaylılar da oradaki üsten faaliyete geçiyorlardı.

Bir NASA çalışanın itirafları:

1977 yılı Aralık ayında NASA’dan Tom Gates’in Arkansas’daki kolej öğrencilerine verdiği bir kurs’ta, öğrencilerden biri ona “Kutup Açıklıklarını” sorunca, Gates büyük bir şaşkınlıkla “Bunu da nerden çıkardın” diye karşılık verdi. Öğrenci, Bernard ve Gardner’in kitaplarını okuduğunu söyledi. NASA çalışanı sözlerine devam ederek şu açıklamayı yaptı;
“Biliyorsunuz, kutuplar üzerinden geçen uydularımız var. Bunlar bulutsuz ve berrak havalarda çok netlikle dünyanın içini görüntüleyebilmektedirler. NASA tarafından çekilen kutuplara ait fotoğraflar bütün dünyaya dağıtılıyor. Ancak kutuplardaki “Açıklığı” gösteren fotoğraflar sansürlenmektedir.

Kanada Hava Kuvvetlerinin Kuzey Kutbu’nun sıcak bölgelerindeki gizli görevi:
Kanadalı bir TV prodüktörü 1980’li yılların sonlarına doğru Bernard’ın “İç Dünya” ile ilgili kitabını okumuştu. Bir çalışma günü sonunda işvereni Terry Dowding ile bu konuları konuşurken, Dowding, Kanada Hava Kuvvetlerinin 40’lı yıllarda –kendisinin de katıldığı- gerçekleştirdiği bir görevden söz etti. Dowding’e göre, mürettebat Kuzey Kutbu’nda, yeşillikler ve kuşlar ihtiva eden sıcak bir bölgeye rastlamıştı. Geri dönüşleri esansında görevleriyle ilgili tek bir kelime bile etmemeleri emredilmişti.

Denizaltı askerlerinden biri suskunluğunu bozuyor:
1976 yılında Amerikalı bir yazar, “İç Dünya” üzerinde çekilecek bir film için senaryo yazarken, tesadüften bir denizatlıda askerliğini yapmakta olan genç bir donanma mensubu ile karşılaşır. Aralarındaki konuşma, “İç Dünya” konusuna gelince, genç asker onun bu konuda bilgi sahibi olmasına çok şaşırır. Asker önce konuşmak istemez, çünkü daha önce bu konuda konuşan diğer askerler tutuklanmışlardı. Kendisi de 6 aylık bir görevden yeni dönmüştü ve ona da bu konuda “mutlak sessizlik” emredilmişti O ancak şu kadarını söyleyebildi: “Kuzey Kutbu’nda araştırma yapan bir çok denizaltı vardı. Görev sonuçlarının askerler arasında konuşulması ve tartışılması kesinlikle yasaklanmıştı. Askerin dikkatini çeken çok önemli bir şey vardı: Resmen aynı yeri araştırmalarına rağmen, her seferinde başka bir bölgenin haritası çıkarılıyordu.”

Essa 7 uydusundan aynı fotoğrafın 1967 yılında çekilmiş siyah beyaz hali mevcut.
Bugün google earth' e baktığımız zaman güney kutbu tamamen puslu bir kamufle vardır. Ve o bölgeye bakılamıyor yalnızca merkeze tıklandığında bazı fotolar mevcuttur.

Kuzey Kutbu’nun altındaki denizaltı araştırmaları:
Amerikan nükleer denizatlısı “Nautilus”, 1958 yılında “Operasyon Sunshine” adıyla anılan Kuzey Kutbu’nda bir keşif gezisine çıktı. Amiral A. Burke’un komutası altında “Nautilus”, 1-6 Ağustos tarihleri arasında kutbun buzullarının altına bir yolculuk yaptı. Deneme yolculuğu sırasında yanlış bir yere gidilmesine rağmen, denemenin başarı ile sonuçlandığı açıklanmıştı.
Yolculuk sırasında mürettebata sıcak iklimlerde kullanılabilecek giysiler verilmiş ve “mutlak sessizlik” emri verilmişti. Mürettebat, diğer denemelerde öngörülmemiş güçlüklerle karşılaşmıştı. Ayrıca onlar kutbun altında yalnız su olmadığını da görmüşlerdi. Kutbun altından geçiş denemesi esnasında, yollarına engel olan yer dalgası ile karşılaşmışlardı. 25 m. kalınlığında buz ve yer dalgası arasında sadece 10 m. yer kalmıştı.
Prensip olarak Amerikan Deniz Kuvvetlerinin bütün denizaltı operasyonları gizli tutulmaktaydı.

Natulius’dan sonra, 1958-1962 yılları arasında “Skate”, “Sargo” ve “Seadragon” adlı Amerikan denizatlıları Kuzey kutbunun buzlu sularında aktif görev aldılar. SSCB de “Leninsky Komsomol” adlı denizaltı ile 1962 yılında Kuzey Kutup denizinin haritasını çıkartmıştı.
Turgut GÜRSAN, Yeraltındaki Gizli Dünyalar, s.27-31

 

 

 

 

yazı haricinde kendi yorumum oradaki açıklığı bilmem ama agartayı çok iyi bilirim tam 18 sene önce ziyaret ettim

bunu daha önce hiç duymamıştım, ama her zaman söylediğim gibi, stargate izlemenin faydasını burada da görüyorum. çünkü dizide de ( antarktiada yıldız geçidi olduğu vs.. - sonuçta değiştirilerek anlatılıyor ama hepsi gerçek) antartikadaki bir ufo üssünden bahsediliyordu ama gerçeğinin bu olduğunu bilmiyordum.

youtube'de, phil schnieder'in dediği gibi yeraltında şehirleri olan ufolardan (griler) ve hatta bir yanlışlık sonucu aralarında çatışma olduğundan bahsediliyordu, demek ki antarktikada da var.

ben şunu tam anlayamadım, açıklık var derken, yani kanyon filan gibi ama daha derine giden bir alan mı var ? yada nedir, tam anlayamadım.

 

Madem ki soz konusu bolge kutuplar buda benden.

Alıntıdır ;

Kutupların ötesindeki Gökkuşağı Kenti’ne bir yolculuk yaptığı söylenen Amiral Richard Byrd’in bu gizemli mekanla ilgili bir günlüğü vardır:

Admiral Richard B. Byrd´ün Günlüğü, Şubat-Mart 1947

“Kuzey Kutbu´nda bir keşif uçuşu

İç dünya; benim gizli günlüğüm”

Bu günlüğü gizlilik içinde yazmalıyım. Yazdıklarım arktik´de 1947 yılı Şubat´ının 19. gününde yaptığım uçuşla ilgili. Zamanı geldiğinde, muhakkak insanlar daha akıllı olacaklar ve kaçınılmaz gerçeği kabul edecekler. Yazdıklarımı açıklamak özgürlüğüne sahip değilim. Belki de bunlar, toplumsal bir incelemenin ışığını asla göremeyecektir; ama birgün herkesin okuyabilmesi için, bunları kaydetmek benim görevim. Bu açgözlü ve sömürücü dünyada, kesin eminim ki insanoğlu, gerçekleri daha fazla bastıramayacaktır.

“Uçuş Seyir Defteri” 19 Şubat 1947-Artrik Üssü Kampı

Saat 06:00: Tüm hazırlıklar tamamlandı. Kuzeye doğru uçacağım. Tüm yakıt depoları dolduruldu.

Saat 06:20: Sancak motoru daha güçlü gibi. Ayarlama yaptık, şimdi daha iyi.

Saat 07:30: Üsle radyo ilişkisi kontrolu yaptık. Herşey yolunda. Telsizcim memnun.

Saat 07:40: Sancak motorunda zayıf bir akıntı var gibi. Yağ basıncı normal.

Saat 08:00: Uçuyorum. Uçuş, normal görünüyor. 7.000 metre’de uçuyorum. Türbulans, normal. Herşey, yolunda.

Saat 08:15: Üsle telsiz kontrolu normal.

Saat 08:30: Türbulans oluştu. Bin metreye kadar inmeye karar verdim, Uçuş koşulları, yumuşak görünüyor.

Saat 09:10: Çok büyük bir buz alanı. Altta kar yağıyor. Görüntü muhteşem. Kırmızıdan mora kadar tüm renkleri görüyorum. Pusula, olduğu yerde dönüp duruyor. Üsle tekrar ilişki kurduk ve gördüklerimi anlattım.

Saat 09:10: Her iki pusulam da, yani manyetik ve gyro pusulalar, dengelerini iyice yitirdiler. Titreşip duruyorlar. Güneş pusulasını kullanıyorum. Kontrollr, yavaş tepki veriyorlar; ama bir buzlanma belirtisi yok.

Saat 09:15: Uzakta dağlar görüyorum.

Saat 09:49: Dağları gördüğümden bu yana, 29 dakika geçti. Görsel bir yanılgı yok. bunlar birer dağ ve daha hiç görmediğim bir sıradağ halindeler.

Saat 09:55: Altimetre 8.900 metreyi gösteriyor; güçlü bir türbulans var.

Saat 10:00: Hâlâ kuzeye doğru uçuyorum ve altımda küçük bir dağ sırası var. Bunu tanımlıyorum ve soruşturmam gerek; çünkü böyle bir dağ oluşumu haritalarda yok. O da ne? Dağların arasında ve tam ortada, küçük bir nehir akıyor. Aşağıda yeşil bir vadi! Olamaz! Burada garip ve normal olmayan birşeyler var. Buz ve kar olmalıydı; ama ben dağların yamaçlarında yeşil ormanlar görüyorum. Yön bulma araçlarım, hâlâ çılgınca dönüyorlar. Jiroskop, hâlâ öne ve arkaya doğru titreşip duruyor.

Saat 10:05: Dört bin metreye indim ve alttaki vadinin üzerinde sola doğru sert bir dönüş yaptım. Aşağıda yeşille örülmüş bir alan var. Burada ışık farklı, güneşi göremiyorum. Sola biraz daha döndüm ve aşağıda çok büyük, garip hayvanlar gördüm. File benziyorlar; ama hayır, bunlar birer mamut. İnanılmaz, ama oradalar. 3.000 metredeyim. Dürbünle bakıyorum ve hayvanlar görüyorum. Oradalar. Mamutlara çok benziyorlar. Bunu üsse bildirmemiz gerek.

Saat 10:30: Yeşil renkli tepelere yaklaşıyorum. Dış ısı, termometrenin gösterdiğine göre 23 derece. Düz olarak uçmaya devam ediyorum. Göstergeler norma;l ama ben bir bulmacanın içindeyim. Yine üssü arıyoruz; ama telsiz çalışmıyor.

Saat 11:30: Eğer normal kelimesini bu ortamda kullanırsam, herşey yolunda. İlerde bir yer var. Sanki, bir kente benziyor. Uçak, çok hafifledi. Bir tüy gibi dalgalanarak uçuyor. Kontrollar, emirlerimi dinlemiyorlar. Tanrım!, Normal tepkiler vermeyen bir araç içinde uçuyorum ve yeterince hızlı değilim; ama ilerde uçan garip bir araç var. Disk şeklinde ve parlak. Bana doğru yaklaşıyor. Üzerindeki işareti görüyorum; bu, bir gamalı haç. Fantastik! Neredeyiz? Ne oluyor? Kontrolları geri almaya çalışıyorum; ama olmuyor. Kontroller isyan ediyorlar.

Saat 11:35: Telsizden çatırdılar geliyor. İngilizce bir ses; ama derinlerden geliyor. Aksan, İsveç ya da Alman. Şöyle diyor; “Bölgemize hoşgeldiniz amiral. Sizi yedi dakika içinde indireceğiz. Güvenli ellerdesiniz. Rahat olun.” Uçağımın motorları durdu. Garip bir gücün kontrolu altında uçmaya devam ediyorum. Şimdi, uçağım kendi çevresinde dönmeye başladı.

Saat 11:40: Bir diğer telsiz mesajı. İniş olayı, başladı. Uçak, şiddetle titriyor. Aşağıya doğru iniyor. Sanki görünmeyen dev bir asansörün içinde gibiyim. Artık çok rahatım. Hiçbir şey, umurumda değil. Hafif bir sarsıntıyla uçağım yere temas ediyor.

Saat 11:45: Günceme aceleyle son cümleleri yazıyorum. Uçağıma doğru gelenler var. Hepsi de uzun boylu ve sarı saçlılar. Uzakta, büyük ve parlak binaların bulunduğu bir kent var. Gökkuşaklarına benzer renk dalgaları, nabız gibi atarcasına kentin üzerinde yükseliyor. Ne olduğunu anlamış değilim; ama ortada tehlikeli birşey yok. Hiçbir silah görmüyorum. Kargo kapısını açarken, bir sesin ismimi söylediğini duyuyorum. Herşeye razıyım.(kaydın sonu)

Kristal Kente Giriyorum…

Bundan sonra olanları hafızama güvenerek yazdım. Hayal gücümü zorlamam gerekiyor. Bütün bunlar, çılgınca ve olmaması gereken şeyler. Telsizcimle beraber uçaktan çıktık. İçten ve samimi bir karşılama bu. Tekerlekleri olmayan küçük bir platformun üstüne bindik. Şimdi hızla parlayan kente doğru gidiyoruz. Kent, sanki kristalden yapılmış gibi. İçeri girerken, daha önce hiç görmediğim büyüklükte binalar görüyorum. Bu yapılar, Frank Lloyd Wright´ın (dönemin ünlü sürrealist mimarı) çizimlerinin ötesinde. Ya da bir Buck Rogers filminin setindeyim (yine dönemin sinemasında canlandırılan bir bilim kurgu kahramanı). Daha önce hiç tatmadığım sıcak içecekler ikram ediliyor. Çok lezzetliler. On dakika kadar sonra, iki hostes geliyor. Çok güzeller ve kendileriyle beraber gelmemi söylüyorlar. Yapacak birşey yok, gidiyorum; ama telsizcim kalıyor. Kısa bir yürüyüşten sonra asansöre benzer bir yere giriyor, aşağıya doğru inmeye başlıyoruz. Araç, duruyor ve kapı, yukarıya doğru sessizce açılıyor. Uzun bir koridorda ilerliyoruz. Gülkurusu renkte bir ışık, her yerden yayılıyor. Sanki duvarların içinden geliyor. Büyük bir kapının önünde duruyoruz. Kapının üzerinde, okuyamadığım bir yazı var. Kapı, ses çıkarmadan açılıyor, girmem için işaret ediliyor. Hosteslerden bir tanesi; “Korkacak birşey yok amiral, Üstad´ın huzuruna kabul edileceksiniz.” diyor.

Üstad´ın Mesajı

İçeri giriyorum. Çarpıcı renkler görüyorum. Oda, büyüleyici ve çok etkileyici. Karşımda çok güzel bir insan var. Gördüklerimi anlatamıyorum; bildiğim sözcükler buna yeterli değil. İnsan gibi; ama çok daha ötesinde. Huzur ve mutluluk yayıyor. Düşüncelerim kesiliyor. Melodik ve sıcak bir sesle konuşuyor; “Yerimize hoş geldiniz amiral.” O, bir erkek. Yüzünde çok uzun yılların izleri var. Uzun bir masada oturuyor. Sonra kalkıp, bana oturmam için yer gösteriyor; oturuyoruz. Bana bakıp gülümsüyor ve yine o yumuşak ve melodik sesle konuşuyor; “Sizin buraya girmenize izin verdik; çünkü siz, dünyanın yüzeyinde tanınan asil birisiniz.” “Dünyanın yüzeyi mi?” diyor ve soluğumu tutuyorum. Gülümsüyor ve, “Evet, şu anda iç dünya´nın Arianni bölgesindesiniz. Sizi görevinizden fazla alıkoymayacağım; güvenle yüzeye geri döneceksiniz. Ama şimdi amiral, sizi neden buraya çağırdığımızı söyleyeceğim. Irkınızın Japonya´da, Hiroshima ve Nagasaki´de patlattığı ilk atom bombalarıyla çok ilgiliyiz. Bu nedenle alarma geçtik ve uçan araçlarımızı yolladık. Biz, bunlara ´flugelrad´ diyoruz. Sizi gözlüyorlar ve ırkınızın yüzeyde ne yaptığını araştırıyorlar. Bütün bunlar geçmişte kaldı amiral; ama biz, devam etmek zorundayız. Irkınızın savaşlarına ve barbarlığına daha önce hiç karışmadık; ama şimdi durum farklı. İnsanlık için uygun olmayan doğal bir gücü, yani atomik enerjiyi öğrendiniz. Özel görevlilerimiz, dünyanızdaki güçlere mesajlar veriyorlar; ama henüz bir tepki vermediler. Şimdi sizi, dünyamızın varlığını gören bir tanık olarak seçtik. Irkınızdan binlerce yıl daha eski olan kültürümüzü, bilimimizi göreceksiniz amiral.” sözünü kesiyor ve benimle ne yapacaklarını soruyorum.

Zamanı Geldiğinde…

Üstad, delici bakışlarıyla sanki düşüncelerimi okuyor ve bir zaman sonra cevap veriyor; “Irkınız, şu anda dönüşü olmayan noktaya ulaştı. Aranızda, ellerindeki gücü bırakmaktansa dünyayı yok etmeyi göze alacak olanlar var.” Başımı sallıyorum ve devam ediyor; “1945´de ve sonrasında ırkınızla ilişki kurmaya çalıştık; ama düşmanca davranıldı. Flugelrad´larımıza ateş açılıp düşürüldüler. Savaş uçaklarınız, kötü amaçlarla, düşmanca davranarak bizimkileri kovaladılar. Şimdi sana şunu söylüyorum oğlum; dünyanızda çok büyük bir kötülük fırtınası oluşmakta. Kara bir öfke ve şiddet, yıllardır hiç eksilmeden, artarak birikiyor. Silahlanmanızın bir anlamı yok; biliminizde güvenli bir yer yok. Kültürünüzde açan her çiçek, öfke ve hiddetle ezilip, yok ediliyor. Tüm insanlar, canlılar, derin bir kaosun içine düştüler. Yaşadığınız son savaş, daha sonra ırkınızın başına geleceklerin sadece bir başlangıcı. Biz, burada her geçen saat, durumu daha açık görüyoruz. Söylediklerimde bir yanlış var mı?” “Hayır, bu eskiden de oldu. Karanlık çağlar geldi; ama beşyüz yıl önce sona erdi.” diyorum. Üstad, devam ediyor: “Evet, oğlum. Karanlık çağlar, asıl şimdi ırkınızın üzerine geliyor. Karanlık dünyayı bir örtü gibi örtecek; ama inanıyorum ki, ırkınızdan bazıları yaşamayı başaracaklar. Ama buna daha zaman var. Fazlası söylenmemeli. Çok uzaklarda ırkınızın yıkıntıları arasından yeni bir dünya doğacak. Kayıp, efsanevi hazineleri arayacaklar ve oğlum bizim korumamızda güvenlikte olacaklar. Zamanı geldiğinde biz, ırkınıza ve kültürünüze yardım edeceğiz. Belki savaşın ve çekişmelerin boş yere olduğunu birgün öğreneceksiniz. Ancak bundan sonra ırkınız, tekrar kültürü ve bilimi elde edebilecek.Şimdi oğlum, bu mesajla beraber yüzeye dönebilirsin.”

Ve Dönüş

Bu sözlerle beraberliğimiz sona ermiş gözüküyor. Bir an için duruyorum. Bu, bir rüya olmalı; ama ben, bu gerçeği biliyordum. İki güzel hostesimin gelip, “Bu yoldan amiral” demeleriyle kendime geldim. Çıkmadan evvel, bir kez daha dönüp Üstad´a bakıyorum. O mitolojik yüzde, yumuşacık gülümseme var: “Elveda oğlum.” diyor ve ince uzun elini kaldırarak bir barış hareketi yapıyor. Hızla geri dönüyor ve yukarı çıkıyoruz. Hosteslerimin birisi bana dönüyor ve, “Acele etmeliyiz amiral. Üstad, sizi geciktirmememizi istedi. Mutlaka geri dönmeli ve mesajı vermelisiniz.” Birşey demiyorum. Olan herşey, inancın ötesinde. İlk geldiğimiz yere dönüyoruz. Telsizcim, orada. Çok gergin ve yüzünde endişeli bir ifade var. Onu, “Herşey yolunda Howie.” diyerek sakinleştiriyorum. Yine uçan platformla uçağımızın yanına götürülüyoruz. Motorlar çalışmıyor. Hemen biniyoruz. Kapı kapandıktan sonra görünmeyen güç, uçağı kaldırıp bir anda 8.000 metreye çıkarıyor. Onların araçlarından iki tanesi, belli bir uzaklıktan bizi izliyor. Çok hızlı gidiyoruz; ama hız göstergesini okuyamıyorum. İleriye doğru gidiyoruz. Telsiz, çalışıyor ve bir ses; “Şimdi sizi terk ediyoruz amiral. Kontrollar serbest. Auf wiedersehen!!!!” diyor. Almanca bir veda. Howie ve ben, flugelrad´ların soluk mavi gökte kaybolmalarını izliyoruz. Uçağım birden sarsılıyor ve aşağıya doğru dalışa geçiyor. Toparlanıyor ve kontrolu alıyoruz. Şimdi uçuş normal. Kimse konuşmuyor. İkimiz de kendi düşüncelerimizle başbaşayız.

Güncenin Devamı

Saat 22:00: Yine sonsuz buz ve kar çölündeyiz. Üsse uzaklığımız, yaklaşık 27 dakika. Haberleşiyoruz. Cevap geliyor. Bütün koşullar, normal. Üstekiler, bizden haber aldıkları için çok mutlular.

Saat 22:00: Üsse yumuşak bir iniş yapıyoruz. Bir görevi bitirdim; ama çok daha büyük bir görev, şimdi beni bekliyor… (kaydın sonu)

11 Mart 1947´de, Pentagon´da bir toplantıda hazır bulundum. Olanları anlattım, keşfimi açıkladım ve üstad´ın mesajını aktardım. Herşey, gereğince kaydedildi. Başkan´a bilgi aktarıldı; ama geciktirildiğimi veya alıkonduğumu hissediyorum. Yüksek güvenlik örgütü ve bir tıb ekibi ile uzun görüşmeler yaptırdılar. Bir kasıt algılıyorum. Büyük bir sıkıntı içindeyim. ABD ulusal güvenlik koşulları gereğince, sıkı kontrol altındayım. Ve sonunda emri aldım; bildiğim her konuda, kesin olarak sessiz kalmam isteniyor. Bunu insanlık adına yapacakmışım. İnanılmaz; ama ben, bir askerim ve emirlere uymaktan başka yapacak birşeyim yok.

30 Aralık 1956: Son Sözler

1947´den bu yana yıllar geçti. Günlüğümü tamamlamam gerekiyor. Kapatırken, kendimden eminim. Bu sırrı, yıllar boyunca inançla sakladım. Bu, benim tüm moral değerlerime ve haklarıma karşıydı. Şimdi sonsuz gecenin geldiğini hissediyorum ve bu sır, benimle beraber ölmemeli. Ama gerçek, eninde sonunda galip gelecek. İnsanlığın tek umudu, bu. Gerçeği görüyorum ve rûhum bir an önce serbest kalmak için çırpınıyor. Askerî canavarlığın kalbi olan endüstri için görevimi yaptım. Şimdi, uzun gece başlıyor; ama bu, bir son olmayacak. Uzun Artrik gecesinde olduğu gibi, gerçeğin parlak güneş ışığı yine gelecek ve karanlıklardan ışık doğacak. Çünkü ben, kutbun ötesinde varolan ülkede, en büyük bilinmeyeni gördüm.

Amiral Richard E. Byrd

ABD Deniz Kuvvetleri, 24 Aralık 1956

Kaynaklar:

History of the Byrd Polar Research Center

The Papers of Admiral Richard E. Byrd

Admiral Richard E. Byrd: The Hero

Richard E. Byrd 1888-1957

Alone – Richard Evelyn Byrd

Admiral Richard E. Byrd and the Holow Earth Theory

Secret Diary of Admiral Byrd?

Rear Admiral Richard E. Byrd And the Quest for the Inner Passage Part I

The Missing Secret Diary of Admiral Byrd: Fact or Fiction?

Bu da benden olsun o zaman =), http://www.thehollowearthinsider.com/news/wmview.php?ArtID=6

Doğruları bilmek herkesin hakkıdır diyerek başlıyorum yazmaya. 

Isterseniz bu Ingilizce olan resmen HAYALCİLERİN ve ÇOCUKLARIN kalbınde taht kuran Amiral Byrd adli kisinin sozde gunlugunun nasil yalan olabilecegi yazilmis. Bu yalanlamayı yazan kişi de Bu Generalin okurlarındanmış.

 

  • O makaleden alintidir, diyor ki, General, Subat 1947'de bu gunlugu yazmis.  Fakat, O Subat ayi, Kuzey Kutbun ölü kış ayına denk geliyor. Öyle bir hava ki, saatler boyunca karanlık ve günümüzdeki teknolojiyle bile zor uçulacak bır hava. En basiti budur, daha yalanını çıkaran çok fazla şeyler okudum makalede, burda da Ingilizcesı var çevirdiğim bölümün.

 

it could be possible that he went to the Arctic in February of 1947, but for what purpose?  He had already,as they say today, ?been there ? done that.?  Another problem: February is the dead of winter in the Arctic with it?s well known 24 hours of darkness and unpredictable flying weather.

 

  • Ayrıca, Sayfa 238-de General karı ve buzları görebildiğini yazmış, bahsettığim ölü kış ayında böyle şeyler görmek ımkansız.
  • Sayfa 4, Dağları görebiliyor  bu da biraz extreme olmuş
  • Sayfa 5,Güneşi görebiliyormuş, zifiri karanlıkta güneşi görmek te imkansız mantıken.

                    (Page 238)

The date indicated in this diary is ?Feb. 19, 1947.  How fortunate for Giannini, this substantiates his claim.  Of course, this was the dead of winter. How was the crew able to see snow below?  Or green fields for that matter.

Other passages should be noted.

                    (Page 3) ?---Hours: Vast snow ice and snow below, note coloration of yellowish nature??

                    (Page 4) ?---Hours:  In the distance is what appears to be mountains!?

There are those who would argue that he was seeing by the light of the inner

Sun, yet?

                    (Page 5) ?---I cannot see the sun anymore??

How could he have seen the sun anyway?  February is a period of totaldarkness!

 

Bende zaten bu dogrudur veya degıldırden yola cıkmıyorum. Kım dogru soyluyor sorusunun cevabını bılımsel arastırmalara bırakmak lazım. Mesela General hayatta mı bılemıyorum ama hıpnotizma ıle bu arastırılabılırdı. Veya o bolgede arastırmalar yapılabılırdı. Sonucta bu olay olmus yada olmamıs ama ustadın verdıgı mesaj cok manalı ve anlamlı. Olayın olus seklıne degılde mesaja takılmak lazım. Bu bır hıkayede olsa mesaj dort dortluk.

Ayrıca basından berı soyledıgım bırsey var. Uzaylılar dunya uzerınde us kurmak ıstese nereyı secerdı. 3 sık var benım ıcın. Bızlerden farklı bır gorunume sahıp degılseler veya bızım gıbı olabılıyorlarsa zaten aramızdalar demektır. Ikıncısı denızın altı. Ozellıkle Okyanusların bınlerce metre derınlıklerı onlar ıcın ıdeal bır yer. Ucuncusu yasamanın neredeyse ımkansız veya oldukca zor oldugu dolayısıyla nufusun yok denecek kadar az hatta hıc olmadıgı bolgeler. Mesela kutuplar. Kutuplar cok mantıklı. Etraflarında ınsan olmaması bır yana o bolgedekı ısı derecesı onlar ıcın ıdeal olabılır. Neden ? mesela uydumuz olan ay. Gunes gormeyen yerlerde sıcaklıgın -156 dereceye kadar dustugu tespıt edılmıs. Bır ornek daha vereyım Hubble teleskopu uzaydaki şimdiye kadar rastlanan en soğuk bölgenin fotoğrafını çekmiş. 5000 ışık yılı uzaklıkta, Centaurus takımyıldızında bulunan bu bölgedeki sıcaklık mutlak sıfır noktasından l derece daha sıcak yani eksi 272 dereceymiş.

Yanı zıyaretcılerımızın soguk bır ıklımden gelme olasılıkları sıcak bır ıklımden gelme olasılıklarından daha yuksek. Dolayısıyla kutup bolgelerınde konuslanmaları, gecıcı ıkametgah olarak kutup bolgelerını secmelerı yukarıdakı tabloya gore mantıksız degıl.

Hıkayeye gerı donelım. General belkı dogru soyluyor belkı soylemıyor. Kafayı cekıp cekıp boyle bır hıkayede uydurmus olabılır. Kımbılır ? Ama mesajın onemı, ıcerıgı ve guzellıgı ısın acıkcası kım ne derse desın benım ıcın onemlı.

Saygılarımla

   

işte ben buna aynen katılıyorum. stargate olsun, jules verne romanları olsun. bunlar, hem insanlara gerçeği açıklama borçları olduğu için, hem de anlayan anlar, yani bütün dünyayı panik veya şaşkınlığa sokmaya gerek yok gibisinden, roman veya başka şekillerde üstü biraz kapalı olarak sunuluyor.

Eline saglık necronomicom cok guzel bir yazıydı. keyıfle okudum.

Konuya dolayısıyla yorumlara ek olarak su soruyu sormak ıstıyorum. Buzulların erimesi insanoglu ıcın hayra alemet degıl. On bir bilgi vereyim. Yüzey sıcaklıklardaki artışın buzulların hızla erimesine neden olduğu biliniyordu ancak NASA Jet Propulsion Laboratory uzmanı Eric Rignot ve University of Kansas öğretim üyesi Pannir Kanagaratnam’ın ortak çalışması Dünya’nın kuzey ucundaki buzul erimesinin sanılandan çok daha hızlı gerçekleştiğini ortaya koyuyorYILDA 220 KİLOMETRE KÜP BUZUL ERİYORABD’nin StLouis kentinde bir konferansta konuşan NASA’ya bağlı Jet Propulsion Laboratory uzmanı Eric RignotGrönland’daki erimenin “her geçen yıl giderek daha hızlanacağını ve insanoğlunun erimenin ve sonuçlarının üstesinden gelemeyeceğini” ifade etti Daha önce Grönland’ın eriyerek okyanusa karışacağı biliniyordu ancak bunun uzun yüzyıllar alacağı sanılıyordu ancak son çalışma Grönland’a en fazla 1000 yıl ömür biçiyor 1996 yılında Grönland’da yılda 100 kilometre küp buzul erirken bu rakam 2005’te 220 kilometre küp’e çıktı, erime gunumuzde tum hızıyla devam etmektedir. Bir karşılaştırma yapmak gerekirse bu rakam İstanbul’un yıllık toplam su tüketiminin tam 300 katına denk düşüyor (İstanbul yılda 073 kilometre küp su tüketiyor)

Grönland buzullarındaki erimenin küresel su seviyesindeki yükselmenin yüzde 17’sini oluşturduğu düşünülüyor Eriyen buzullardan dolayı okyanuslar her yıl 25 milimetre yükseliyorUydu kameralardan yapılan ölçümlere göre Grönland’ın güney kısımlarında sıcaklıklar son 20 yılda yaklaşık 3 derece arttı

Bu olumsuz tabloyu nasıl durdurabılırız bilemıyorum ancak madalyonun bırde otekı yuzu var. Erıme gelısmıs ulkelerın ıstahını kabartıyor. Buzulların altındakı yeraltı zengınlıklerı yakında sanırım ayrı bır kargasaya kaosa yol acacak. Pekı erıme ıle bırlıkte bu bılınmeyen, bınlerce senedır el degmemıs yerler ıle bırlıkte, uzaylıların sozde uslerıne kavusmak daha mı kolaylasacak ? Bılım adına bu yerlere ulasmak suphesız kı muhtesem olacak ama ya yanlıs kısı, kurum, kurulus veya ulkelerın elıne gecerse ?

 

  

 

 

 

BBC programcısı Jessica Williams, dünyanın röntgenini çekti. Tespitlerini ise "Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek" adını verdiği bir kitapta topladı. İşte dünyayı sarsan 50 gerçekten birisi;

Amerikalıların üçte biri, uzaylıların geldiğine inanıyor.

Amerika'nın nufusu 300 mılyon. Yanı 100 mılyon Amerikan vatandası uzaylıların geldıgıne ınanıyormus. Dıkkatınızı cekerım gelecegıne degıl geldıgıne. Bu oran cok cıddı. Bu oranı dunya genelıne yayacak olursak, ortalama 1 milyar 750 mılyon kısı uzaylıların geldıgıne ve gelecegıne ınanıyor demektır.

Bunlar olumlu gelısmeler. 

 

 

yeraltında ki gizli dünyalar veya iç dünya güçleri gerçekten çok önemli konular neden ayda da böyle birşey olmasın veya marsta şu anda yaşam ayın veya marsın yüzeyinde değilde  daha derinlerde olmasın böyle bir konu vardı bir ara internette bir görüntü yakalamışlardı mars yüzeyinde olması lazaım yanlış hatırlamıyorsam ay da olabilir bir geçiş kapısı resmi yakalamışlardı çok ilginçti ama herzaman ki gibi hiçbir şekilde olay açıklanmadan gene internette kayıplara karıştı .....

Bir internet sitesinde gördüğüm haberi aktarmak istiyorum:

"

Ruslar dün bir ‘kapı’nın yerini daha işaret etti. Adolf Hitler’in, Piri Reis haritasını kullanarak Antarktika’da UFO üssü kurduğu ileri sürüldü.

Esasen bir başka kapı için, Kuzey Kutbu için, İngilizler ile Ruslar arasında zaten kavga yaşanıyordu. Şimdi Güney’deki kapı için de yine İngilizler ile Ruslar arasında niza çıkacak.

Üstelik bu sefer bizim dahlimiz de var! Çünkü yine iddiaya göre Antartika’daki UFO üssü kurulmasına yardım eden bilgi Piri Reis’in haritasından geldi.

Böylece çağdaş “küresel çatışmanı”nın günümüz aktörlerinden İngiltere, Almanya, Rusya ve Türkiye “kadim öykü”de yine buluştu!

Piri Reis ve Uzaylılar!

Rus askeri tarihçi Dimtriy Filipov’a göre,  Naziler, Piri Reis’in 16. yüzyılda çizdiği haritanın çağdaş haritalara göre çok daha gerçekçi olduğunu, ancak Güney kutbunda ciddi sapma yaptığını farketmiş.

Bunun üzerine Nazi denizaltıları dipten araştırma yapınca, hayretten dona kalmış. Piri Reis haritasında gösterilen Antarktika haritası 10 milyon yıl öncesinin henüz buz tutmamış kara parçasını gösteriyormuş.

Bunun üzerine Piri Reis’in haritasının dünya dışı varlıkların bıraktığı bilgilerle hazırlandığı sonucuna varan Nazi bilim adamları, 1939 yılına gelindiğinde Antarktika ortasında, buzulların 1,5 km altında tatlı su gölleri bulmuş.

Antarktika’ya "Schvabia" adını veren Almanlar, buzların altında bilimsel ve askeri üst kurarak, uçan daire teknolojisini içeren bulguları değerlendirmeye başlamış.

Ruslar’ın hazırladığı belgeselde, Piri Reis haritasıyla başlayan Nazi keşiflerinin en ilginç bölümü, 1945’ten sonra Berlin’e giren Amerikan ve Rus birliklerinin Nazi sırlarının peşine düşmüş olması.

Amerikan istihbaratı, Antarktika’daki gizli Alman üssü varlığından da bu bölgelerden haberdar olmuş.

1947 yılında Amerikan donanmasından biri uçak gemisi 15 savaş gemisi, Amiral Berton komutasında Güney Kutbu’na sözüm ona bilimsel sefere çıkmış. ABD donanmasının asıl amacı, kutuptaki Nazi kalıntılarını yok etmekmiş.

Bundan sonra kutupta yaşanan olaylar Rus tarihçilerin belgeselde söylediklerine göre, günümüzde bile "çok gizli" damgasıyla sır olarak tutuluyor. İddialar, ABD ile UFO gemileri arasında bir çatışmadan da bahsediyor ama orası biraz muğlak."

herkese selamlar.

JOHN MAY LIVES!

Konu ile ilgili bir diğer değerlendirme:

"Şurası da bir gerçektir ki, dünyada UFO’ların en çok görüldüğü yerler kuzey ve güney kutuplarıdır. Özellikle Güney kutbu’nda, Güney Afrika’da Kape bölgesinde ve Arjantin’de fazlaca UFO faaliyeti gözlemlenmiştir.

Ünlü UFO araştırmacısı Brinsley Le Poer Trench, “Flying Saucer Reivew” dergisinin Mayıs/Haziran 1956 sayısında “Antarktika bir anahtar mı?” başlığı altında şunları yazıyordu:

“Bugünkü bilgilerimizin ışığında uçandaire fenomenini analiz etmek faydasız ve gereksizdir. Dünyanın içinin boş olduğu ve kutup bölgesinde açıklıklar olduğu teorisi, belki uçandairelerin kökenlerini açıklamak konusunda yardımcı olabilir. Birçok ülkede UFO’lar görüldüğü bir gerçektir. Ama kutup bölgesinde görülen UFO yoğunluğu dünyanın bütün bölgelerinden fazladır.”

Güney Amerika, Avustralya, Yeni Zelanda ve Güney Afrika’dan çok yoğun UFO görüldüğü haberleri gelmektedir. Bu sırrın çözümündeki anahtar, Güney kutbunu çevreleyen buz çölünde olabilir mi?

Aynı tarihlerde Brezilya’da yayınlanan “O Cruziero” adlı bir dergide, Brezilya donanmasından emekli olan komutan Paulo Strauss “Yeraltındaki Dünya’dan Gelen Uçandaireler” adlı makalesinde (Şubat 1956) şöyle yazıyordu:

“Uçan dairelerinin dünya-dışı kökenleri hipotezi kabul edilemez. Diğer bir ihtimal, bu cisimlerin dünyanın içinde yaşayan bir halkın askeri araçları olduğudur ki böyle bir teknolojiye dünyada kimse değildir. Yeraltındaki dünyada sayısız şehirlere sahip, ekonomik, kültürel ve bilimsel açıdan bizden çok ileri bir uygarlığın var olduğunu düşünürsek, biz insanlar her halde onların yanında vahşi barbarlar olarak kalırız.”

Le Poer Trench bir başka makalesinde kendi teorisini destekleyen şu cümlelere yer veriyordu:

“1950 Mart ayında Şili’li bir donanma subayı, komutan Agusto Vars Orrego, kutup sularında görevli iken, çok aydınlık bir gecede olağanüstü manevralar yapabilen ve görülmemiş bir hızla uçan birçok uçandaire gözlemlenmişti. Komutan gördüklerini ispatlamak için birçok fotoğraf da çekmişti. Orrego daha sonra bu fotoğrafları Şili Deniz Kuvvetleri Komutanlığından istemişse de hiçbir cevap alamamıştır.”

Le Poer Trench’in makalesinin yazımın üstünden iki yıl geçtikten sonra, kutuplardaki olağanüstü UFO faaliyetlerinin yoğunluğu, uluslar arası bir topluluğun da dikkatini çekti. 1958 “Uluslar arası Jeofizikçiler Yılı”nda 11 millete mensup bilim adamı, Antarktika’da düzinelerle araştırma istasyonu ve kamplar kurdu.

Ünlü yazar Peter Kolosimo “Not of this World” (Bu Dünyadan Olmayanlar) (1970) adlı kitabında, bu istasyonlardaki ilginç gözlemleri şöyle anlatıyordu;

“Arjantin istasyonlarından gelen en az bir düzine haberde, göklerde ve buzların üstünde tanımlanamayan uçan cisimler görüldüğü rapor edilmişti. Birçok Rus ve Amerikalı araştırmacı da yaptıkları uçuşlar esnasında ağır buz blokları ile çevrilmiş devasa yapılar gördüklerini rapor etmişlerdi. Bunlardan Wostok-1, Wostok-2 veya Sowjetskja üslerindeki Rus araştırmacılar “geometrik” yapılar gördüklerini bildirmişlerdi. 1983 yılında Amerikalı bir bilim adamı, Güney Kutbu’nda gerçekten de olağanüstü bir şeyin, yani dev bir kraterin var olduğunu tasdik etmişti..”

İndiana Üniversitesi’nden John GÇ Weishaupt’a göre, bu doğal bir oluşum olmayıp, dev bir meteorun dünyaya çarpması sonucunda meydana gelmişti. Krater’in çapı 250 km, derinliği ise 800 m. idi. Krater, Antarktika’nın kuzeyindeki buz kütlesinin altında bulunuyordu!

Kuzey Kutbu’nu çevreleyen Kanada, Alaksa, Rusya İskandinavya ve Grönland gibi ülkelerde de yoğun UFO gözlemleri yapılmaktadır.

Sovyet pilotları, Baltık bölgesinin kutba yakın bölgeler işinde yani, Murmansk, Harkov ve Gorgi’de kuzey kutbu yönüne giden UFO’lar gördüklerini rapor etmişlerdi.

Birçok batılı kaynağın iddiasına göre, 1959 yılında Swerdlowsk’daki Rus Uzay Programı karargahı, 24 saat içinde disk biçimindeki UFO’lar tarafından birçok defa ziyaret edilmişti.

Kutup bölgesinin 12000 km. kuzeyinde bulunan Spitzbergen beş adadan oluşan bir takımadadır. Spitzbergen’liler kuzey ışıklarını görmek için güneye doğru dönerler. İşte bu ilginç yerde 1952 ilkbaharında ilginç bir olay yaşanmıştı. Birçok Avrupa haber ajansının bildirdiğine göre, Norveçli bir pilot tanımlanamayan bir uçan cismin enkazını görmüştü.

Adada oturanlar parlak, daire şeklindeki ışığın Franz-Josef-Land yönünde uçtuğunu ve aniden adanın meskun olmayan bir yerine çakıldığını görmüşlerdi.

Pilotun ifadesine göre, yardım timi derhal kaza yerine uçmuş ve kazadan arta kalanları Oslo’yag*türmüştü.

4 Eylül 1955’de yukarıda anlatılan kazayı gören Albay Gernod Darbyl –ki o tarihlerde Norveç Genel Kurmayında görevliydi- Stutgarter Tagebatt gazetesine yaptığı bir açıklamada şunları söylemişti:

“Spitzbergen’e düşen cisim, bilinen uçaklardan değildi. O, uçandaire diye bilinen nesnelerden biriydi. Cisim, çarpmanın şiddeti ile çok hasar görmüştü. İngiltere ve ABD’den uzmanlar davet edilerek, cisim incelemeye alındı. O zamandan beri araştırmalar sonuçlanmadı. Günümüz bilimin bu uçan cisim ile ilgili bütün sırları çözebileceğini sanmıyorum ama bu makinadan arka kalanların bizim için büyük anlamı vardı.

Araştırmalar süresince, uçandairenin Sovyet yapımı olup olmadığı tartışıldı. Fakat şunu da belirtmeliyim ki bu cisim hiçbir dünya ülkesi tarafından yapılmış olamaz. Cismin yapımında kullanılan malzemenin, bütün araştırmalara rağmen, ne olduğu tesbit edilemedi. Kullanılan metal dünyada bilinmeyen bir türdendi.”

selamlar.