Ana içeriğe atla
18 Aralık 2009 tarihinde ukikar tarafından gönderildi

Kayıp şehir Atlantis bulundu mu?

Bir grup denizaltı arkeoloğunun su altında çektikleri fotoğraflar iddiaları da beraberinde getirdi

Bir grup denizaltı arkeoloğu, kayıp şehir Atlantis'in bulunduğunu iddia etti. İngiliz Daily Mail gazetesinin haberine göre, isimlerinin açıklanmasını istemeyen bilim adamları, "Karayip adalarına yakın bir bölgede" yaptıkları inceleme sırasında çektikleri fotoğrafları yayımlayarak, görüntülerin açıkça bir yerleşim birimine işaret ettiğini ve bu yerleşim biriminin, hakkında yüzyıllardır pek çok efsanenin dilden dile dolaştığı Atlantis adası olduğunu açıkladı.

İnsanlık tarihinin en ünlü efsanelerinden biri olan Atlantis, yüzyıllar önce tüm dünyayı hakimiyeti altına alan güçlü bir uygarlığın yaşadığı fakat büyük bir felaket sonucunda yok olduğuna inanılan bir ada olarak biliniyor.

http://galeri.haberturk.com/galeri/index/400609/1/2#galeri

Atlantis efsanesi ilk olarak ünlü filozof Eflatun tarafından anlatılmıştır. O da bu efsaneyi Mısırlı rahiplerden duymuştur. Herkül sütunlarının ötesindeki bir uygarlıktan bahsetmiştir bu rahip o'na. O da öğrencilerine anlatmıştır.

Uzun dönemde yapılan araştırmalar sonucunda Atlantis olarak Ege Denizindeki Terra adası ile Karayip denizinin etrafı ve Bermuda Şeytan Üçgeni öngörülüyordu. Ancak Karayip adalarında araştırmalar yoğunlaşmıştı. Demek bir takım sonuçlar elde edilmeye başlanmış.

Atlantis Lost City Arkeolog Eflatun Ege denizi Terra adası Bermuda Şeytan Üçgeni Herkğl

Yorumlar

konu ile ilgili önemli bir noktaları aktarıyorum.

Tarihin kadim zamanlarinda büyük bir uygarlik vardi. Insanligin ulasmis oldugu en yüksek uygarlik seviyesine ulasmis olan "Mu" Uygarligi. Mu'nun çevresi de yavru uygarliklarla çevriliydi. Bu yavru uygarliklardan biri de Atlantis Uygarligi'ydi. Bugün, her iki uygarlik hakkinda "efsanevi" tanimlamasi yapiliyor olsa da onlarin varliklari bilimsel arastirmalar ve arkeolojik bulgularla her geçen gün biraz daha gerçeklik kazaniyor. Onlarin varligina kanit arayanlar için bir kaç örnek verebiliriz: Eflatun, Atlantis'le ilgili ilk yazdigi eseri Timea (Timaios) ve daha sonra MÖ.345 yilinda "Kritias"I yazdigi zaman kaynak olarak M.Ö.7. yy'da yasamis atasi politikaci Solon'u gösteriyordu. Solon M.Ö 590'da Misir'a gitmis ve Misirli rahiplerden kadim bilgiler edinmisti. Bu bilgiler Atlatis'de yasam seklinin yani sira Misir Uygarligi'nin köklerinin Mu ve Atlantis'e dayali olduguna iliskindi. Bu büyük ada ülke Solon'un anlatimlarina göre, Solon'un dogumundan 9 bin sene önce çok güçlü bir krallikti ve buradan gelen isgalci kabileler, Akdeniz kiyisindaki tüm ülkelere yayilmislardi.Ve Solon rahiplerden birsey daha ögrenmisti; uzun yillar boyu Misir'in bati ülkeleriyle baglantisinin kesilmis oldugunu. Bunun nedeni Atlantis'in deprem ve su taskinlari sonucu batmasinin ardindan, Atlantik Okyanusu'nun, Atlantis'in varoldugu kabul edilen bölgesinde, denizin bir çamur ve yosun tabakasiyla geçit vermez olusuydu. Bu durum baska tarihçiler tarafindan da anlatilir. Rusya'da St. Petesburg Müzesi'nde bulunan ve bilinen en eski papirüslerden olan bir papirüsde ise, Ikinci Hanedan Firavunlarindan Sent'in, onlara bilgeligi getiren atalarinin, anavatanlarini arastirmak üzere bir arastirma grubunu Atlantik Okyanusu'na gönderdigi yazilidir. Arkeolojik açidan bu konuya iliskin önemli bulgular ise, Eski Truva'da Dr. Schliemann tarafindan bulunan ve ithaf yazisinda "Atlantis Krali Kronos"dan yazili "Baykuslu Vazo" ve yine üzerinde ayni yazi bulunan"Kus Sfenksi"dir. Kanit olarak; çözülmüs Naacal Tabletleri'ndeki anlatimlar, Misir Uygarligi'nin hiyerogliflerinden elde edilen bilgiler, Maya yazitlari, efsaneleri, ilahileri de gösterilebilir. Jeolojik kanitlar ise, Kuzey Atlantik Okyanusu'nun dibi ya da yataginin biçimidir. Buradaki veriler "bölgesel çökmeye" isaret etmektedir. Bugünkü teknolojiyle Kuzey Atlantik bölgesinde Atlantis'in haritasi da çikarilmistir. Jeolojik olarak da kabul edilen diger kanitlar ise söyle siralanabilir: Amazon Denizi'nin yok olusu, Missisippi Vadisi'nin kurumasi, St. Lawrence Vadisi'nin kurumasi, Florida'nin ortaya çikisi, Kuzey Amerika Atlantik kiyi hattinin genel olarak genislemesi… Bunlarin hepsi de büyük bir kütlenin denize batmasi ve batma nedeniyle deniz dibinde olusan büyük çukura çevre sularin dolmasini kanitlar niteliktedir. Ayrica jeologlar, Brest ile A.B.D.'nin kuzeyi arasindaki alanda 15 bin yil öncesine ait açik havada katilasmis olan lav parçalari kesfetmislerdir.

Atlantis'in, efsane mi, gerçek mi oldugu, Rönasans döneminde de kafalari en çok mesgul eden sorulardan biri durumundaydi. Özellikle 17. ve 18 yy'da bu tartismalar oldukça yogunluk kazanmisti.

Atlantis, Dünya Edebiyati'nin devleri tarafindan da tartismisti. Bu tartismalarin sonucunda onun varligina tüm kalpleriyle inanan yazarlar; Montaigne, Bafflon ve Voltaire olmuslardi..

Atlantis vardi ve batti? Peki neden? Neden çok basit, sadece küçücük bir kelime; "ego"... Bugünkü biz Dünya çocuklarina ne kadar da yakin gelen bir sözcük degil mi? Hemen hemen tümümüzün içini kemiren, bizi olmadik yollara, asklara, yasamlara ve hirslara sürükleyen o çoklukla kontrol edemedigimiz yönümüz içimizdeki yaramaz çocuk ego... Peki Atlantislileri bu ego'nun en uçlarina sürükleyen ve onlari yokolusa götüren nedenler nelerdi? Aslinda bu nedenler bugün yasadiklarimizdan hiç de farkli degildi? Insanlari, geçmiste toplu yokoluslara götüren hatalar günümüzde hala tüm hiziyla devam ediyor? Peki devam etmek zorunda mi? Bu sorunun yaniti tabii ki "Hayir"... Simdi, bu "Hayir"i gerçeklestirmek için Atlantis'in tarihine bir göz atalim...

(Asagidaki bilgiler Eflatun'un "Kritias", Akasa Yayinlari'nin "Galaktik Insan", Ruh ve Madde Yayinlari'nin "Kahin" isimli kitabinda Edgar Cayce'nin, 1000'e yakin kisiye yaptigi -önceki yasamlara döndürme seanslari- sirasindaki Atlantis dönemine iliskin okumalarindan elde edilmistir).

Dünya'nin unutulmus tarihinin önemli bir bölümünde, Dünya üzerindeki hakimiyet dinozorumsu ve sürüngenimsi irkin kurmus oldugu uygarliklardaydi. Bu irklar bugünkü Dünya insanlariyla kiyaslanacak olurlarsa üstün bir zekaya sahiptiler. Ama kötü bir yanlari vardi, kendileri disindaki fiziksel varliklara yasam hakki tanimiyorlardi. Bu nedenle, 900 bin yil kadar önce, o dönemlerde karada yasayan, memeli deniz öncelleri dedigimiz varliklarin ( yunuslar ve balinalar) ve Dünya spiritüel hiyerarsisi'nin de destegi ile Dünya'dan yokedildiler. Ve bu yokedilisten bir süre sonra Dünya'da insan irki var olmaya basladi. Dünya insanlari ilk kolonilerini, Pasifik Okyanusu üzerinde bulunan, Lemurya Kitasi (MU) denilen yerde kurdular. Insanin bes irkinin bu kitada yaratildigi ve sonralari Dünya'ya yayildiklari söylenir. Ilk koloninin kuruculari olan bu insanlar, hayatin tüm düzeylerinde demokratik ilkelerin geçerli oldugu bir Lyra/Srius uygarligi olusturdular. Sonraki 850.000 yil boyunca Lemuryalilar bir dizi yavru imparatorluklar kurarak Dünya'ya yayilmaya basladilar. Bu yavru imparatorluklarin en önemlisi, Atlantik Okyanusu'nun ortasinda bulunan kocaman bir ada olan Atlantis idi. Atlantis'in batisinda Kuzey ve Orta Amerika, dogusunda ise Avrupa ve Kuzeybati Afrika yer aliyordu. Yüzölçümü bugünkü, Avrupa ve Rusya'nin birlesik yüz ölçümlerine esitti. Poseidon, Atlantis'in kurucusuydu. Atlantisliler, babalari oldugunu kabul ettikleri Poseidon için bir tapinak yapmislardi. Her bes ve her alti yilda bir insanlar burada toplanir ve bogalar kurban ederek tapinagin sütünlarina islenmis kutsal yazilara riaet için yemin ederlerdi. Atlantisliler topraktan gelmis insanlardan, Euenor'un kizi Kleito'yu anneleri olarak kabul ederlerdi. Insanlari; kültüre, bilime, sanata oldukça düskündüler. Kibar insanlardi. Atlantis'de çogunluk kizil irktaydi. Yönetim sekli ise, sosyalist egilimli bir monarsiydi. Toplumda din adamlarinin sayisi hayli fazlaydi. Din adamlari, o devrin en bilgili kadin ve erkekleriydiler. Hekimlik,vicdani ahlaki degerlerin danismani olarak görev yapiyorlardi. Atlantis varoldugu dönem boyunca üç imparatorluk dönemine ayrilmisti. "Galaktik Insan" Kitabi'nda Atlantis'in yükselisini ve düsüsünü incelerken söyle bir anlatima yer veriliyor; "Atlantis'in tarihinin üç imparatorluga ayrildigini görürüz. Ilk tarihi dilime "Eski Imparatorluk "denir (M.Ö 400.000 yildan 25.000 yila kadar uzanir) Eski Imparatorluk, Lemurya ile ayni zamanlarda var oldu ve nihayet Lemurya'nin yikimini planladi. Ikinci tarihi dilime, "Orta Imparatorluk" denir (M. Ö 25.000 yildan 15.000 yila kadar uzanir) ve o, Dünya Gezegeni'nin ilk gerçek hiyerarsik yönetimine sahne olmustur. Son tarihi devreye ise "Yeni Imparatorluk" denir. O Atlantis tarihinin son 5000 yilini kapsayan nihayi çatisma ve yikimin öyküsünü içerir (MÖ. 15.000 yildan 5000 yila dek uzanir). "Santesson kitabinda ise Atlantis'deki yasam, Eflatun'un yazdiklarindan yola çikarak Atlantis'i söyle tasvir edilir; "Atlas soyundan gelenler, Atlantis'e hakim olmayi sürdürdüler. On bölge yöneticisi, birbirlerinden sadece askeri islerle ilgili ayrintilar bakimindan ayriliyorlardi. Atlantis krallarinin her biri kendi ülkesinde hükümdardi, ama hepsi merkezi adadaki Poseydon Mabedi'nde dikili, Orisalk'tan yapilmis bir sütüna, ilk on kral tarafindan kazilmis bir isarete itaat ederlerdi. Atlant krallarinin ilk yasasi, birbirlerine karsi silah kullanmamak, hücuma ugramalari halinde birbirlerine yardim etmekti. Atlantis'in dogal kaynaklari sanki sinirsizdi. Kiymetli madenler çikariliyor, kokulu bitkilerden kokulu özler damitiliyordu. Köprü ve kanal agi, ülkenin çesitli bölgelerini birlestiriyordu. Kitanin altinda bulunan tas ocaklarindan çikarilan beyaz, siyah ve kirmizi taslar, evlerin ve sair yapilarin yapiminda kullaniliyordu. Her bir araziyi çevreleyen duvarlar yapiyorlar, bu dis duvarlari bakirla kaplarken, sehri tahkim eden iç duvarlari orsalk, orta duvarlari ise kalayla kapliyorlardi. Merkezi adada kurulu sehirde saraylar, mabetler ve halka ait diger binalar kurulmustu. Merkezde altin bir duvarla kusatilmis bir mabed bulunuyordu. Bu mabed, Kleyto ile Poseydon'a adanmisti… Bahçe ve koruluklarda sicak su kaynaklari akiyordu. Çesitli tanrilara adanmis birçok mabet, insan ve hayvanlar için arenalar, hamamlar ve bir hipodrom vardi. Pek büyük limanlardan kalkan gemiler, Dünya'nin her yerine gidiyordu. Bölge halkinin nüfusu o kadar yogundu ki her yerde sesleri isitiliyordu. Merkezi sehrin etrafinda, sarp yükseklik ve güzelliklerinden dolayi ünlü daglarin korudugu çok genis bir ova uzaniyordu. Ovada senede iki kez hasat yapiliyordu. Bu büyük imparatorluk Helen Devletleri'ne en kudretli ve sanli olduklari bir devirde hücum etti. Ve böylece bilgelik ve biat yolundan sapti. Ölçüsüz alanlara sahip olan Atlantis krallari, tüm Dünya'yi zapt etmek azmindeydiler." Bundan sonraki bölüm, "Kritias"in orjinalinde söyle devam ediyor; "Zeus, Iste o zaman bir vakitler erdemli olan bu soyun bahtsizligini farkederek, onlarin aklini basina getirmek, onlari uslandirmak için cezalandirmaya karar verdi. Bütün tanrilari, evren'in ortasinda kurulu ve oradan durmadan degisen her seyi gören en kutsal evinde bir araya topladi; onlara dedi ki…" Eflatun'un "Kritias"I burada sona eriyor. Sonrasi malum…

Atlantis'i tufanlara ugratanlar

Atlantis batisindan önce üç kez tufana ugramistir.

Edgar Cayce'nin okumalarina göre, bu tufanlar günümüzden; 50 bin, 28 bin ve10.600 yil kadar önce gerçeklesmistir. Bu tufanlarin nedenlerini inceledigimiz de günümüzle ne kadar da özdes olduklarini tüm gerçekligiyle görüyoruz. Ilk tufanin nedenine baktigimizda günümüzde de siklikla kullanilmakta olan kimyasal maddeleri ve silahlari görüyoruz. Bu maddelerin ilk kez yogun olarak kullanilmasinin öyküsü ise söyle; M.Ö. 50200 yilinda etobur, iri cüsseli hayvanlar, insanlar için büyük sorun olusturmaya baslayinca Dünya'nin bes ulusundan gelen, bes irkin temsilcileri bir araya geldiler, topraktaki ve havadaki unsurlarda bulunan güçlü kimyasal enerjileri hayvanlara karsi kullanmak için karar birligine vardilar. Bu kararlarin sonucunda hayvanlarin yasadiklari magaralara ve bölgelere çok büyük miktarlarda kimyasal maddeler, gazlar verildi. Bilinçsizce kullanilan bu kimyasal maddeler ve güçlü patlayicilar doganin dengesini bozdu. Verilen gazlar, halen sogumakta olan yerkürede volkanik patlamalara, zelzelelere, buzul çagina girilmesine ve Atlantis'in ilk tufanini yasamasina yol açti. Bu maddeler size de tanik geliyor mu???

Atlantis de uzun yillar boyunca toplumsal olarak da karisikliklar yasandi. Toplum yönetiminde hakim olan ve Isigi temsil eden Bir'in Ogullari; bir tanri, bir din, bir es kurallarini toplumda yerlestirmeye çalisirlarken, Karanligi temsil eden, Belial Ogullari'nin, bu kurallar hiç islerine gelmiyordu. Onlar toplumsal normlari hiç sayiyor, insan haklari konusunda ise kayitsiz kaliyorlardi. Maddesel, sefahata egilimli, siddete dayali bir hayat biçimi ve anlayislari vardi. Toplum hayatinda bu iki grubun anlasmazligi gittikçe artiyor, bu da iç savaslara ve huzursuzluklara neden oluyordu. Belial Ogullari'nin bedene bagli, materyalist yasam biçimleri bazi Bir'in ogullarina da cazip geliyor ve onlarin tarafina geçmelerine neden oluyordu. Belial Ogullari, bugün Dünya üzerindeki hakim güçlere baktigimizda, sizce de bildik birilerini animsatmiyorlar mi???

GÜÇ YANLIS AMAÇLARLA KULLANILDI

Atlantis'teki ikinci tufan ise M.Ö. 28.000'e dogru gerçeklesti. Bu tufanin öyküsü ise söyle anlatilir; Atlantisliler ilk tufanin sokunu atlattiktan sonra hizli bir toparlanis dönemi geçirdiler. Atlantis'in ikinci döneminde Atlantisliler, elektrik ve elektronik alaninda önemli buluslar yaptilar ve büyük gelismeler gösterdiler. Uranyumdan elde edilen atom enerjisini tasimacilikta kullaniliyolardi. Laser gibi her türlü isikli sualar kesfetmislerdi. Ölüm suasi da bu gruba dahildi. Sivi hava, sikistirilmis hava, kaucuk ve bugün henüz bilinmeyen bakir, aliminyum ve uranyumdan meydana gelen madeni alasimlar kullaniliyordu. Asansör, telefon, radyo, Tv yaygindi. En önemli bilimsel basarilari ise günes enerjisine hakim olmalariydi. Bu gücü denetim altinda tutan merkeze,Tuaoil Tasi veya Ates Tasi adini veriyorlardi. Bu dönemde insan bedeni, kristallerden çikan sualarin hafifletilmis bir uygulamasi ile gençlestirilebiliyordu. Bununla berebar Ates Tasi yikici amaçlarla iskence ve agir cezalarin yerine getirilmesinde de kullaniliyordu. Bu merkezin kuvvetinin, çok ileri bir düzeye ulastigi bir zamanda yapilan bir hata, suanin elektrik güçleriyle birleserek topragin bagrinda birçok yanginin çikarmasina yol açti ve volkanik patlamalar meydana geldi. Güç kaynaklarinin bilinçsiz ve kötü kullaniminin bugünün Dünyasi için de yok olusu getirecegi çogumuzun kabul ettigi bir gerçek degil mi???

GENLERLE OYNADILAR

Atlantililerin hatalarindan birisi de "gen"lerle oynamalari olmustur. Belial Ogullari'nin etkisi altindaki, Atlantislilerin yaptiklari, bugünün dünya insanlarini genetik bakimdan indirgenmis ve mutasyana ugratilmis durumda da birakmistir. Nedir bu genetik bakimdan indirgenmis ve mutasyona ugratilmis olmak?

Yapilan islem bugünün gen mühendislerinin üzerinde çalistiklari yöntemlere çok benzer. Sadece Atlantisliler bu islemi yaparken, hayvan türleriyle yetinmemisler, insanlar üzerinde de denemeler yapmislar daha da ileri giderek insan ve hayvan karisimi yaratiklar meydana getirmislerdi. Atlantisliler bu yaratiklari köle olarak en agir islerde kullaniyorlardi.Insanlarin önceleri daha büyük olan kafa yapisini küçültenlerde yine Atlantisliler oldu. Atlantislilerin hirsi sinir tanimiyordu. Yaptiklariyla yetinmeyip, insanlarda önceleri 12 sarmalli olan DNA yapisini, 2 sarmala indirdiler. Öfke, korkular, siddet egilimi, telepati yetenegimizin azalmasi gibi olumsuz durumlar insan irkindan bu sarmallarin çalinmasi sonucu olustu. Ve bizler günümüzde bu hirsizligin bedelini hala yasamlarimizda ödüyoruz. Peki bugünün dünyasin da yapilan genetik çalismalar, acaba onlarin gelecegi nereye dogru gidiyor???

KENDiLERiNi TANRIYLA ES KOSTULAR VE ACIMASIZLASTILAR

Atlantislilerin zamanla, yaptiklari yaratim ve genlerle oynama çalismalarini öylesine abattilar ve Dünya'ya hakim olma istekleri öylesi bir boyuta geldi ki, bir anlamda kendilerini, Allah, Tanri, Yaradan, Ogan, Kutsal Beyaz Isik gibi birçok isimle anilan "Büyük Yaratici Güç"le es görmeye basladilar. Çünkü onlar "yaratmanin" sirrina erdiklerini düsünüyorlar ve "Büyük Yaratici Güce" ihtiyaçlari olmadigini iddia ediyorlardi. Isi iyice ileriye götürüp basta Alpha Centauri ve Pleiades kökenli ve Dünya Spiritüel Hiyerarsisi tarafindan dislanan "asiler" denilen gruplarla ittifak içine girdiler. Öte yandan, Dünya'daki askeri gücün büyük bölümüne sahip olma istekleri onlari Ana imparatorluk "Lemurya"yi yok etme düsüncesine de götürdü. Çünkü Lemurya'da tipki, Atlantis gibi egosunu ön plana almis, Dünya üzerinde hakimiyetini sürdürmek isteyen bir konumdaydi ve Atlantis'in Dünya'ya hakim olma yönündeki amacina engel teskil ediyordu. O tarihlerde Dünya'nin iki tane ayi vardi. Atlantisli'ler uzayli asilerle yaptiklari ittifaktan da güç bulurak bu aylardan birini kullanarak Lemurya'yi yok etmeye karar verdiler. Simdiki Dünya ayinin dörtte üçü büyüklügündeki ayi spiral çizen bir yörüngeye soktular. Uzay gemileri, çekme isinlarini kullanarak, Dünya'nin aylarindan birini Lagranj( kritik kütle konumu) noktasina yaklastirdilar. Uzay gemileri parçacik isin silahlarini atesleyerek ayi, otam Lagranj noktasina girmeden önce parçaladilar ve ay parçalarinin olusturdugu meteor saganagi Lemurya'yi ve kitayi suyun üzerinde tutan gaz odalarini parçaladi. Böylece Lemurya okyanusun derinliklerine, büyük depremler, su baskinlari ve üzerinde yasayan binlerce insanla birlikte batti. Hirs ve gücün bilinçsizce kullanilmasinin getirecegi sonuçlar bugünün ülkelerinin, kitalarinin da sonu olamaz mi sizce???

YERKÜRE'NiN DENGESiNi BOZDULAR

Atlantislilerin bu uzayli asi gruplarla is birligi, Dünya'ya savasi getirdi. Bu dönemde Atlantislilerin Dünya'ya hakim olma istekleri ve kendilerini "Yüce Yaratici"yla es kosma kibirleri çok daha uç boyutlara geldi. Yaratici güce sirtlarini döndüler. Tapinaklarda insanlar kurban edilmeye baslandi. Doga güçlerini kötüye kullaniyorlardi. Günes prizmalarinin iskence ve ceza amaçli kullanimi öylesine artmisti ki halk bunlara "Korkunç Kristaller" adini vermisti. Insani degerlere hiç saygi kalmamisti. Askeri üstünlük için, yerküreyi onlarin degimiyle, "Leydi Gaia"yi dengelemek amaciyla kullanilan Maldek ayini kendi çikarlari dogrultusunda kullanmaya basladilar. Bu kullanim Dünya'ya isyanlari ve kaos dolu günleri getirdi. Engizisyon ve iskence dönemi basladi. "Yü" gibi, Lemurya'nin yavru imparatorluklari Atlantislilerin zulmünden kaçmak için Himalayalar'a oradandan yerin altina siginarak bugün Agarta veya Sambala denilen 5. boyutsal bir uygarlik kurdular. (bu konuya iliskin farkli bilgilerde mevcuttur). Bir'in Ogullari insanlari uyariyor, dogruya çekmeye var güçleriyle ugrasiyorlardi. Ama Belial Ogullari'nin insanlara, zaaflarina yönelik sunduklari olanaklar her geçen gün Atlantisli insanlarin Karanligin temsicileri Belial Ogullarinin tarafina daha fazla yönelmesine neden oluyordu. Belial Ogullari ve Bir'in Ogullari arasindaki savaslar öyle bir duruma geldi ki kristal tapinaklara saldirilar sonucu Dünya'nin iklimini dengede tutan gökkubbelerde önemli boyutta çatlamalar meydana geldi. Iste bu çatlamalar Atlantis'in sonunu hazirladi. Dev ada büyük bir tufanla karsi karsiya kaldi. Depremler, saganak yagislar volkanik patlamalar sonucu Atlantis'in batisi gerçeklesti. Atlantis'in ilk olarak 11.500 yil önce bir dip yükseltisi olusturarak battigi, daha sonra bu günkü seviyesine indigi söylenir. Bermuda Seytan Üçgeni'nin de Atlantis'in batmasi sonucu olusan boyutlar arasi bir geçis kapisi oldugu söylenir.

RUHSAL DÜSÜSE NEDEN OLDULAR

Eflatun, Kritias'I Zeus dedi ki;… diye bitirmisti…Onun Zeus olarak nitelendirdigi, bizim Allah dedigimiz o "Yüce Yaratici Güç" belli ki tufan emri vermisti. Yahudi ve Hristiyan metinlerinde Atlantis'in sulara gömülüsü "insanin düsüsü olarak" ele alinir. Çünkü Atlantisliler yaptiklari hatalar nedeniyle insan irkinin spiritüel yani ruhsal olarak düsmesine neden olmuslardir.

Bu gün isimler farkli olsa da zulme ugrayan, sürülen halklar ve Dünya üzerinde güç ve iktidar hirsi içinde olan ülkelerin yaptiklari bu anlatilanlarla ne kadar da çok benzerlik gösteriyor degil mi? Bugün de Dünya'da gücü elde etmek amaciyla üretilen nükleer silahlarin denemeleri sonucunda ozon tabakasi delinmiyor mu? Kutuplardaki buzlar, eko dengenin bozulmasi nedeniyle eriyor ve bu durum Dünya'yi sular altinda birakma tehlikesini beraberinde getirmiyor mu? Vücutlar kimyasal maddelere kanserle karsilik vermiyor mu? Biyolojik denemelerin kötü amaçlarla kullanilmasi daha önce adini bile bilmedigimiz hastaliklarin bizlere bulasmasina neden olmuyor mu? Ve genler üzerinde yapilan denemeler; melez hayvanlarin yaratilmasi, hayvan ve insanlarin kopyalanmasi bunlar acaba gelecekte ne ölçüde olumlu sekilde kullanilacak? "Tarih iyi bir ögretmendir" diyenler yaniliyor olamazlar. Bugünün hatalarinin yaratacagi sonuçlari, dünün Dünyasi'na bakarak anlamak olasi…

Atlantislilerin basina gelenler ve bugünün Dünya insanlarinin basina gelmesi muhtemel olanlar… Aslinda bunlarin yasanmamasi yine insanlarin elinde… Dünya insanlarina, Ona her ne ad veriyorsaniz biz yazimizda "Büyük Yaratici Güç" olarak niteledik, O Büyük Yaratici Güç'ten büyük bir sevgi ve isik yagmaktadir. Bu, peygamlerler, melekler, basmelekler, yükselmis üstadlar, mesih enerjisi, foton kusagi enerjisi, Beyaz Yildiz enerjisi gibi birçok kanalla bizlere ulasmaktadir. Bu isigin amaci bizleri yeniden ilk varolusumuzdaki düzeye "Galaktik insan" bilincine ulastirmaktir. Yani sevgi dolu, egosunu asmis, bilge, yükselmis varliklara dönüsmemiz istenmektedir. Burada bize düsen görev içimizdeki sevgiyi, birligi, iyiligi kesfedip mümkün oldugunca egomuzdan siyrilarak yasamaya çalismamizdir. Yaptiklarimizin sonucunu görerek yapmamiz, çikar savaslarindan, siddetten, maddi çikarlarimizdan mümkün oldugunca vazgeçerek yasamamizdir. Yapmamiz gereken hem çok kolay hem çok zor, Parola "Egondan siyril"…

Okuduklariniz size bir masal veya bilim kurgu öyküsü gibi gelebilir. Ama masal ama gerçek. Ne farkeder? Anlatilan öykü egosuna yenik düsen, kibrin sinirlarini zorlayan, insan irkinin üzerinde haddini bilmezcesine tahakküm kurmaya çalisan bir uygarligin öyküsüdür… Gerçek mi, degil mi ? diye merak ediyorsaniz, yanitini kalbinize sorun. O size daima dogru olani söyleyecektir…

alıntıdır...

isimlerini açıklamak istemeyen bilimadamlarının çektiği görüntüler. (bu arada bu bilimadamlarının ingiltere'deki çok gizli bir bilim kurulunun üyesi olduklarını hatırlatmak isterim)

ayrıca konu ile ilgili bir diğer görsel adresi

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&KategoriID=17&ArticleID=1175173&Date=18.12.2009&b=KayipsehirAtlantisBulundumu

ATLANTIS lilerin insanlara yaptığı acımasızlığın sona ermesine çok ama çok az kaldı

DNA Sarmallarımızı 2 ye indirler Çakralarımızı 7 ye düşürdüler ve MU İmparatorluğunu yok ettiler.

ATLANTIS medeniyetler içinde İnsanoğluna en çok zor zarar veren medeniyetlerden biridir.

DNA Sarmallarının azaltılması Genlerle oynanması ve insanı çok aciz bir varlık haline getirmeleri bunun en büyük kanıtıdır

Ad, SEMUD gibi kavimlerin arkeolojik kazılarda çıkartılan fosillerine bakıldığında bu kavimlere mensup insanların minimum 3-4 mt oldukları ve inanılmaz boyutlara varan fiziksel özellikleri olduğunu görürüz

MISIR İmparatorluğu ATLANTIS Kralı ATLAS ın çocukları tarafından kurulmuş ve aynı eziyete devam ettikleri için insanlığa HZ.MUSA tarafından cezalandırılmışlardır

MU nun yükselişi 28.10.2011 den sonra tekrar dünyaya hakim olacaktır

İyilik ve Sevgi nin yükseldiği yerde insanlık bilinci de 5.boyuta ulaşmanın huzurunu yaşayacaktır

sevgi ile kalın

 

inanmıyorum !

2012 adlı arkadaşın yazdıklarına dair...

Bir insanın böylesine kör bir inançla bunlara inanabilmesine akıl mantık veremiyorum.

DNA mız 2 sarmala düşmüşte

Önceleri daha iriymişizde falan filan

Bugünki bilim diyor ki:

1.DNA sarmalının önceden daha fazla sarmal yapıda oldugunu nerden biliyorsun

2.DNA mız 2 değil de 4 sarmal olsaydı daha zeki olabilecegimizi nereden çıkartıyorsun

3.DNA sarmalı sayısı ilee zeka arasında hangi bilimsel veriyi baz alarak yorum yapabiliyorsun ve buna inanıyorsun

4.Daha önceleri iri bedenli olmamızın bize daha olumlu bir yarar sagladıgını nereden biliyorsun.

5.Bizim de içerisinde bulundugumuz MEMELİLER gurubundaki canlıların büyük bir kısmı besin sıkıntısı çekmeme, sığınak bulma, yırtıcılardan korunmak gibi nedenlerden dolayı vücut oranını küçültme yoluna gitmişlerdir.Geçmişteki insanların daha iri olmalarının zeka ile bağlantısı keşfedilememiş ve hatta bazı yapılan çalışmalar dünyanın manyetik alanındaki değişimlerin canlı bedenlerinin büyüklüklerine etkinliğini kanıtlamışlardır....

Bütün bunlar düşünülürse okuduklarıma inanamadım yahu.....

http://www.nasa.gov/topics/earth/features/2012.html

xcern

İster inan ister inanma , ister katıl ister katılma ama seni çok iyi anlıyorum

sonuçta paradigmalara boğulmuş bir toplumun bireylerinden birisin sen de

okudukların gördüklerin ve şahit oldukların dışında başka fikirler söylendiğinde ön CORTEX ve AMIGDALA n ikileme düşüyor.Sonuçta bu dediklerimin doğru olup olmadığını İLK TEMAS gerçekleştiğinde anlayacak ve affına sığınırım diyeceksin

Sonuçta bugüne kadar MU,Atlantis,Mısır ,Aztek ,Maya veya Inka ları  araştırmış olsaydın Kutsal Kitaplarda geçen AD , Semud vs gibi kavimlere biraz merak edip baksaydın seninle çok daha verimli konuşabilirdik

İnsanoğlu nun geçmişi inan bana 80*100 bin yıl değil

inan bana kitaplarda okutulan verilen öğretilenlerin çok ama çok derinlerinde insanoğlunun tarihi

2400 tane varsayılan medeniyetin bulunduğu Samanyolu Galaksisinde gelip de bana sakın bu yazdıklarına inanamıyorum deme

Sadece 28.10.2011 den sonrasını bekle 21.12.2012 ye kadar

tam 3 sene kaldı şu anda 21.12.2009 dayız bu zamanı iyi değerlendir bol bol araştır ve oku inan çok şaşıracaksın

sabret... 

 

 

adamlar tüm deniz dibinin, tüm karanın, tüm okyanusların, tüm evrenin haritasını çıkardı. tabaka tabaka mr cihazında beyin tarar gibi bunu bilgisayar ortamına döktüler, uydular ile dünyanın neresinde hangi maden var, rezervi ne kadar bunu hesaplıyorlarda, bi afedersiniz bir tarafı kırık atlantisimi keşfetmediler bunca zaman? buna ancak bir tarafımla gülerim...

Her bireyin DNA yapısı farklıdır. Ancak aynı yumurta ikizlerinde durum farklıdır. Onların Dna'ları aynıdır. Vücudumuzun her yerinde Dna'larımız aynıdır. Daha doğrusu yakın zamana kadar öyle sanılıyordu. Kanada'da yapılan bir araştırma bu konuda farklı sonuçlara ulaşılmasına neden olmuştur. Aşağıdaki yazı alıntıdır. Ama bu haber bile bazı konularda bilimsel düşüncenin değişebileceğine güzel bir örnektir. Evet inançlarımızı bilimsel düşüncelere alet etmemeliyiz ama bizden farklı düşünenlerle konuşurken de mümkün olduğunca kırıcı olmamalıyız.

Genetik konusunda tüm araştırmaların ve verilerin yeniden gözden geçirilmesi gerektirebilecek bilimsel keşfe göre insanın kanındaki ve dokusundaki DNA'lar aynı değil!

Kanadalı bilimadamları, insan vücudundaki kan ve doku hücrelerinde bulunan DNA'ların farklı olduğunu keşfetti. McGill Üniversitesi'nden Dr Morris Schweitzer liderliğindeki bir ekip tarafından yapılan araştırma “Human Mutation” dergisinde yayınlandı.
Biliminsanlarıı, abdominal aort anevrizması (AAA) hastalığının genetik nedenlerini araştırıyordu. Hücrenin ölümünde rol oynayan BAK genini inceleyen uzmanlar, bu genin, kan hücrelerinde ve doku hücrelerinde iki farklı yapıda olduğunu farketti. Bunun üzerine sağlıklı kişilerden de kan ve doku hücreleri alındı. Bu kişilerde de iki farklı DNA yapısı saptandı.
Hastalıkların genetiği, canlılardan doku almak zor olduğu için kan üzerinden yürütülüyordu. Kan ve doku DNA’sının aynı olduğu varsayılıyordu. Araştırmanın doğrulanması halinde, genetik konusunda tüm araştırmaların ve verilerin yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir. Bu durumda adli tıp DNA testleri de şüphe uyandırıyor. Doku ve kandan alınan DNA karşılaştırmaları geçerliliğini koruyacak mı, yoksa yeni testler geliştirilmesi mi gerekecek.
(AA)

Ben yanlış hatırlamıyorsam yaklaşık 2 sene önce kanarya adaları civarında da buna benzer kalıntılar bulundu. hatta google earth'ten görülebildiği söylenmişti. Resimler bazı haber portallarında yer almıştı. bu da buna benzer bir haber. kısa süre sonra her zaman olduğu gibi gündemden düşecek gibi gözüküyor.

merak eden arkadaşlar kısa bir arşiv taraması yapabilirler web'de.

slmlar.

 

2012'nin de çoğu kişi gibi kafasının karıştığını görüyorum.
Atlantisle ilgili epey kaynaktan bilgi toplamış birisi olarak, eskiden yaşadıklarına ve gelişmiş bir medeniyet olduklarına ve hatta bermuda şeytan üçgeninin de onlarla bir bağlantısı olabileceğine inanıyorum.

fakat... 2012 olayı gerçekten çok saçma... ayrıca ciddi kaynaklar da deniyor ki, böyle böyle şeyler söyleniyor fakat hiçbir somut veri Yok deniyor...

yani, çok bilmişlik gibi gözükmesini istemem ama, 2012 ile Atlantisi birbirinden ayırırsan bence daha sağlıklı olur.  :)

atlantisli1.blogspot.com